DEVAM: 41- "LA
İLAHE İLLALLAH" DEDİKTEN SONRA KAFİRİ ÖLDÜRMENİN
HARAM KILINIŞI BABI
160 - (97) حدثنا
أحمد بن الحسن
بن خراش.
حدثنا عمرو بن
عاصم. حدثنا
معتمر. قال:
سمعت أبي
يحدث؛ أن
خالدا
الأثبج، ابن أخي
صفوان بن
محرز، أنه
حدث؛ أن جندب
بن عبدالله
البجلي بعث
إلى عسعس بن
سلامة، زمن
فتنة ابن
الزبير، فقال: أجمع لي
نفرا من
إخوانك حتى
أحدثهم. فبعث
رسولا إليهم.
فلما اجتمعوا
جاء جندب
وعليه برنس
أصفر. فقال:
تحدثوا بما
كنتم تحدثون
به. حتى دار
الحديث. فلما
دار الحديث
إليه حسر
البرنس عن
رأسه. فقال:
إني أتيكم ولا
أريد أن
أخبركم عن
نبيكم. إن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم بعث بعثا
من المسلمين
إلى قوم من
المشركين.
وإنهم التقوا
فكان رجل من
المشركين إذا
شاء أن يقصد
إلى رجل من المسلمين
قصد له فقتله.
وإن رجلا من
المسلمين قصد
غفلته. قال
وكنا نحدث أنه
أسامة بن زيد.
فلما رفع عليه
السيف قال: لا
إله إلا الله،
فقتله. فجاء
البشير إلى
النبي صلى
الله عليه
وسلم. فسأله
فأخبره. حتى
أخبره خبر
الرجل كيف
صنع. فدعاه.
فسأله. فقال"
لم قتلته؟"
قال: يا رسول
الله أوجع في
المسلمين.
وقتل فلانا
وفلانا. وسمى
له نفرا. وإني
حملت عليه.
فلما رأى السيف
قال: لا إله
إلا الله. قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "
أقتلته؟" قال:
نعم" فكيف
تصنع بلا إله
إلا الله إذا
جاءت يوم القيامة؟
"فجعل لا
يزيده على أن
يقول" كيف تصنع
بلا إله إلا
الله إذا جاءت
يوم القيامة؟".
[:-275-:] Bize Ahmed b. Hasen b. Hiraş tahdis etti. Bize Amr b. Asım tahdis etti. Bize Mu'temir tahdis etti. Babamı şöyle tahdis
ederken dinledim: Safvan b. Muhriz'in
kardeşinin oğlu Halid el-Esbec,
Safvan b. Muhriz'den
şunları söylediğini tahdis etti: Cundeb b. Abdullah el-Becel!, İbn ez-Zubeyr
fitnesi zamanında As'as b. Selame'ye
(birisini) gönderip şöyle dedi: Benim için kardeşlerinden (yakın arkadaşlarından)
birkaç kişi topla da onlara hadis nakledeyim. O da onlara bir haberci gönderdi.
Bir araya gelip, toplandıktan sonra Cundeb de
üzerinde sarı bir bornoz olduğu halde geldi. Ne konuşuyor idiyseniz, onu
konuşmaya devam edin, dedi.
Nihayet söz döndü, dolaştı.
Söz söyleme sırası kendisine gelince başından bornozu açarak dedi ki: Ben sizin
yanınıza nebinizden size haber vermek isteyerek gelmedim. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Müslümanlardan bir birliği müşriklerden bir kavim üzerine göndermişti. Bunlar
birbirleriyle karşılaştılar. Müşriklerden bir adam vardı ki Müslümanlardan
birisine kastetmek istedi mi onun üzerine gidip onu öldürebiliyordu.
Müslümanlardan bir adam da bu kişinin gafil bir zamanını yakaladı. Bize
anlatıldığına göre bu kişi Usame b. Zeyd imiş. Usame
ona kılıcını kaldırınca adam, la ilahe illallah dediği halde onu öldürmüştü.
Müjdeci Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
geldi (ona zafer müjdesini verdikten sonra Allah Resulü) ona sordu. O da
kendisine (olanları) haber verdi. Nihayet ona o adamın nasıl bir iş yaptığını
da haber verdi.
Allah Resulü onu
(Usame'yi) çağırıp ona: "O adamı niçin öldürdün" diye sordu. Usame:
Ey Allah'ın Resulü, Müslümanlar arasında çok can yaktı, filanı ve filanı
öldürdü deyip, birkaç kişinin adını verdi. Ben de ona bir hamle yaptım, kılıcı
görünce, la ilahe illallah dedi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu öldürdün mü yoksa" buyurdu.
Usame: Evet deyince,
Allah Resulü: "Kıyamet gününde la ilahe illailah
gelecek olursa, sen ona karşı ne yapacaksın?" buyurdu.
Usame: Ey Allah'ın
Resulü, benim için mağfiret dile, dedi.
Allah Resulü:
"Kıyamet gününde la ilahe illailah gelecek
olursa, ona karşı ne yapabileceksin?" buyurdu.
(Ravi)
dedi ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona: "Kıyamet gününde la ilahe
illailah ile geleceğinde ona karşı ne yapabileceksin"
sözünden fazla bir şey söylemiyordu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 3258
NEVEVİ ŞERHİ (270-275 numaralı hadisler): Bu bapta (270) Mikdad b. el-Esved (r.a.)'ın rivayet ettiği şu
hadis vardır: "O dedi ki: Ey Allah'ın Resulüne dersin, kafirlerden bir
adam ile karşılaşsam ... O sözünü söylemeden önceki
durumuna sen düşersin." (2/98)
Bu
baptaki diğer bir hadis (273) Usame b. Zeyd (r.a.)'ın rivayet ettiği hadistir: "Dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizleri bir seriye ile birlikte gönderdi. .. Sen ve arkadaşların ise fitne olsun diye savaşmak
istiyorsunuz." (2/99) (274) diğer rivayet yolunda da: "Mızrağımı ona sapladım ... O günden önce Müslüman olmasaydım diye temenni
ettim." (275) diğer rivayet yolunda belirtildiği üzere (2/100) "Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Usame'yi çağırıp ona: Onu neden öldürdün diye sordu ...
Kıyamet gününde la ilahe illallah ile geldiği vakit, sen ona karşı nasıl
yapacaksın?" denilmektedir.
Bu
Bapta Geçen Ravi İsimleri
Bapta
geçen isimlere gelince, "Mikdad b. el-Esved" ilk hadisin ravisidir.
(272) diğer rivayette de: "Bana Ata'nın tahdis
ettiğine göre Ubeydullah b. Adiyy
b. el-Hiyar kendisine şunu haber vermiştir: Zühre
oğulları ile antlaşmalı olan ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile
birlikte Bedir' e katılmışlardan birisi olan -Mikdad
b. Amr b. el-Esved el-Kindi
kendisine şöyle dediğini haber verdi: Ey Allah'ın Resulü ...
" Burada sözü edilen Mikdad b. Amr b. Salebe b. Malik b. Rabia'dır. Onun gerçek nesebi
işte budur. Esved b. Abd Yeğus b. Vehb b. Abdi Menaf (2/101) b. Zuhre onu
cahiliye döneminde evlatlık edindiğinden ona nispet edilmiş ve böylelikle ona
nispetiyle daha çok tanınmış ve bilinir olmuştur.
İkinci
olarak şunu belirtelim ki, Mikdad b. Amr b. el-Esved'in adının harekelenmesi
ve okunuşunda hata edilebilir. Doğru okuyuş "Amr"
isminin mecrur ve tenvinli
okunmasıdır. İbnu'l-Esved
ise İbn'deki nun harfi nasb ile okunmalı ve be' den önce elif ile yazılmalıdır.
Çünkü bu Mikdad'ın bir sıfatıdır ve burada da mansub olduğundan nasb
edilmelidir. Burada "ibn" lafzı biri
diğerinin neslinden olan iki özel isim arasında yer almamaktadır. Bundan dolayı
buradaki "ibn" lafzının muayyen olarak elif
ile yazıldığını söyledik. Eğer "İbn el-Esved" ibaresinde "ibn"
lafzı mecrur olarak okunacak olursa mana bozulur ve Amr, el-Esved'in oğlu olur. Bu
ise apaçık bir hatadır.
Bu
ismin daha başka benzerleri de vardır. Abdullah b. Amr
İbn Um Mektum bunlardan
birisidir. Bunu Müslim (rahimehullah) kitabın
sonlarında Cessase hadisinde böylece rivayet
etmiştir. Abdullah b. Ubeyy İbn
Selul, Abdullah b. Malik İbn
Buhayne, Muhammed b. Ali İbnu'l-Hanefiyye, İsmail b. İbrahim İbn Uleyye, İshak b. İbrahim İbn Rahuye, Muhammed b. Yezid İbn Mace de bu tür benzerlerind~ndir. Bütün bunlarda
baba ismi kendisinden sonra gelen ismin oğlu olmadığından muayyen olarak "ibn" lafzı elif ile yazılır ve ilk olarak adı geçen
oğul anlamındaki "ibn, bin, b." lafzının
irabı ile irablanır. Um Mektum,
Amr'ın zevcesidir. Selul, Ubeyy'in zevcesidir. Yüce Allah'ın izniyle yeri gelince sözkonusu edeceğimiz gibi daha başka açıklamalar da
yapılmıştır.
Buhayne, Malik'in zevcesi ve Abdullah'ın annesidir.
Aynı şekilde elHanefiyye, Ali (r.a.)'ın zevcesidir. Uleyye de
İbrahim'in zevcesidir. Rahuye ise İshak'ın babası
İbrahim'in kendisidir. Aynı şekilde Mace de Yezid'in kendisidir. Çünkü bunlar (Rahuye
ve Mace) iki lakaptır. Allah en iyi bilendir.
Bütün
bu isimleri bu şekilde zikretmekten maksatları ise, kişiyi tam tanımlamış olmak
için her iki niteliği ile tanıtmaktır. Çünkü bir kimse bu kişinin iki vasfından
sadece birisini bilebilir. Herkes tarafından tam olarak tanınması için her iki
sıfatı bir arada sözkonusu ederler. Burada onun (Mikdad'ın) Amr'a nispetini el-Esved' e nispetinden öne almıştır. Çünkü Amr asılolandır. İşte bu da oldukça
nefis ve güzel uygulamalardan birisidir. Allah en iyi bilendir.
Mikdad (r.a.) ilk Müslüman olanlardan birisidir.
Abdullah b. Mesud (r.a.) dedi ki: Mekke'de İslam'ı
ilk açığa vuran yedi kişidir. Mikdad bunlardan birisi
idi. Habeşistan'a hicret etti. Ebu'l-Esved künyeli idi. Ebu Amr ve Ebu Mabed
künyeli olduğu da söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.
"Zühre
oğulları ile antlaşmalı" ifadesine gelince, kendisi Esved
b. Abd Yeğus ez-Zühri ile antlaşma yapmış idi. İbn
Abdilberr ve başkalarının zikrettiklerine göre el-Esved de ayrıca onu evlatlık edinmekle birlikte antlaşma da
hilf denilen (birbirlerini koruma taahhüdü) yapmış
idi.
Onun
"el-Kindı" nispetine gelince, bunun
açıklanması bir dereceye kadar zordur. Çünkü nesep bilginleri onun Behrani olup, Behra b. el-Haf b. Kuzaa'nın sulbünden
geldiğini söylemişlerdir. Bu hususta aralarında herhangi bir görüş ayrılığı da
yoktur. Hatta bu hususta icma olduğunu nakledenler
arasında Kadı Iyaz ve başkaları da vardır. Bunun
cevabı şudur: el-leys b. Sa'd
(rahimehul1ah)'ın katibi
Hafız İmam Ahmed b. Salih el-Mısri
şöyle diyor:
Mikdad'ın babası Kindelilerle
anlaşma yaptığından onlara nispet edilmişti.
Bizler
İbn Şemase'den, o Süfyan'dan, o Suhabe el-Muhri'den şöyle dediğini rivayet etmekteyiz: Cahiliye
döneminde Mikdad b. Esved'in
arkadaşı idim. Kendisi Behralı bir zat idi. (2/102)
Onlardan birisinin kanını dökünce kaçıp Kindelilere
sığınarak onlarla antl2.şma yaptı. Sonra onlardan da
birisinin kanını döktü. Bu sefer kaçıp Mekke'ye gitti ve Esved
b. Abd Yeğus ile hilf (karşılıklı himaye) antlaşması yaptı. Buna göre aslen Behralı olması itibariyle Behrani
nispeti sahihtir. Kuzaalılara nispeti de aynı
şekildedir. Kendisinin ya da babasının antlaşmasından ötürü Kindelilere
nispeti de sahihtir. Esved ile antlaşmasından ötürü
Zührelilere nispeti de sahihtir. Allah en iyi bilendir.
(272)
"Mikdad b. Amr b. el-Esved ...
0, ey Allah'ın Resulü, dedi" rivayetinde (...;1)
lafzının yeniden tekrar edilmesi, araya giren ifadeleri n uzamasından
dolayıdır. Eğer ravi bunu zikretmemiş olsaydı yine
sahih olurdu. Daha doğrusu asılolan budur. Fakat söz
uzayınca onu zikretmek caiz ya da hasen olmuştur.
Arap dilinde benzeri kullanımlar çoktur. Bunun benzeri Kur'an-ı
Azimuşşan'da da hadis-i şeriflerde de geçmektedir. Kur'an-ı Kerim'de bu türden buyruklardan birisi de yüce
Allah'ın kafirlerin söylediklerini naklettiği: '~caba
siz ölüp toprak ve kemik olduktan sonra (evet) siz muhakkak çıkartılacaksınız
diye sizi tehdit mi ediyor?" (Mu'minun, 35)
buyruğunda, araya giren uzunca lafızlardan ötürü: "(~I): Siz" lafzını
iki d~fa zikretmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bunun gibidir:
"Onceden kendisi vasztası
ile kafirlere karşı zafer istedikleri ve ellerindekini
doğrulayıcı bir kitap onlara Allah tarafından gönderilince işte o tanıdıkları
kendilerine gelince onu inkar ettiler." (Bakara, 89) Bu buyrukta da:
"(r"\.:::- k\.j): Kendilerine gönderilince, kendile':':ne gelince" buyruğunu tekrar etmiş
bulunmaktadır. Bu meselenin bir benzerini daha önce de sözkonusu
etmiştik. Allah en iyi bilendir.
Adiyy b. el-Hiyar' ın
babasının adında hı harfi kesrelidir. Ata b. Yezid elleysı sonra da el-Cundaı, dal
harfi ötreli olarak "el-Cundu1" şeklinde de nispet edilir, iki ayrı
söyleyiştir. Cunda' ise leys oğullarının bir koludur.
Bundan dolayı el-leysı sonra el-Cundaı
diyerek önce umumi olan leysli olduğunu sonra da özelolarak Cunda'lı olduğunu belirtti. Eğer bunun aksini
zikredip el-Cundai, el-leysı
demiş olsaydı el-Cundai dedikten sonra el-leysı demenin anlamsız olduğundan ötürü hata olurdu. Ayrıca
bu Leys'in Cunda'ın bir
kolu olmasını gerektirirdi. Bu da bir hatadır. Allah en iyi bilendir.
İsnatta
daha önce benzerleri geçmiş bir incelik vardır. Bu da senedinde biri diğerinden
rivayet nakleden üç tane tabii bulunmasıdır. Bunlar da İbn
Şihab, Ata ve Ubeydullah b.
Adiyy b. el-Hiyar' dır.
Ebu Zabyan isminde zı harfi fethalı ve kesreli (Zibyan)
olarak da okunur. Dilciler bunu fethalı okur ve kesreli okuyanların hata
ettiklerini söylerler. Hadis alimleri ise bunu kesreli
okurlar. İbn MakCıla ve
başkaları da böyle kaydetmişlerdir. Ebu Zabyan'ın adı Husayn b. Cundub b. Amr'dır. Kufelidir, 90 yılında vefat etmiştir. el-Hurekat ha harfi ötreli ve ra
harfi fethalıdır.
ed-Devraki nispeti de daha önce
defalarca geçmiş bulunmaktadır. Aynı şekilde Ahmed b.
Hiraş'ın da hı harfi kesreli okunur.
Halid el-Esbec' e gelince, dilciler şu
açıklamayı yaparlar: el-Esbec sırt tarafı, omuz
araları geniş olan kimseye denilir.
Safvan b. Muhriz isminde hı
harfi sakindir.
Cundub isminde dal harfi ötreli ve fethalı okunabilir.
As'as b. Selame ismi iki ayn ve iki sin iledir. Ayn
harfleri fethalı, aralarındaki sin ise sakindir. Ebu
Ömer b. Abdilberr (2/103) el-İstiab
adlı eserinde şöyle diyor: O Basralıdır, Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den rivayet nakletmiştir. Onun
rivayet ettiği hadislerin mürselolduğu ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
bizzat hadis dinlemediği söylenir. Buhari de
et-Tarih' inde bu şekilde hadisi mürseldir, demiştir.
İbn Ebu Hatim ve başkaları
da aynı şekilde onu tabiin arasında zikretmişlerdir. Buhari
ve başkaları As'as'ın künyesi Ebu
Sufra olup, Temimli ve
Basralıdır. Benzeri bilinmeyen müfred (bu şekliyle
tek) isimlerdendir. Allah en iyi bilendir.
Açıklanması
Gereken Lafızlar
Babın
baş tarafında: "Ey Allah'ın Resulü, ne dersin eğer kafirlerden bir adamla karşılaşırsam ... " ibare çoğu muteber asıllarda bu
şekildedir. Bazılarında ise ne dersin, karşılaştım şeklinde (eğer anlamındaki)
(ı:.ıD'in hazfi (zikredilmemesi) sureti iledir. Ancak doğrusu olan
birinci şekildir. "Benden korunmak için" yani kendisini benden
korumak için "bir ağaca sığınırsa."
"Ama
o bu sözü kendisini korumak için" yani kendisini (bana karşı) korumak
amacıyla "söylemişti."
(271)
"el-Evzaı ve İbn Cureyc hadislerinde" sözleri asıl nüshaların çoğunda
bu şekilde "fi" harfi tek fe iledir ama
çoğu asıllarda ise iki fe'li olarak "fe fi" şeklindedir. Asılolan
ve güzelolan budur. Bununla birlikte birinci şekil de
caizdir çünkü "emma" edatının cevabında
"fe" harfinin getirilmesi -cevabın söylemek
(kavl) olması hali dışında- zikredilmelidir. Fakat kavl (söz) hazfedilecek olursa fe'nin
de hazfedilmesi caiz olur. Bu da o kabildendir. Buna göre ifade: "(......): el-Evzaı ve İbn Cureyc ise hadislerinde şöyle
dediler ... " takdirindedir. Kur'an-ı azimuşşan' da da, Arapların
dilinde de bu kullanımın benzerleri pek çoktur. Kur' an-ı Kerim' deki yüce
Allah'ın: "Yüzleri kararanlara: İmanınızdan sonra kafir oldunuz ha ... " (Al-i İmran, 106) buyruğu buna bir örnektir.
Yani onlara: Kafir oldunuz ha, denilir. Aynı şekilde
yüce Allah'ın: "Kafir olanlara gelince: Ayetlerim sizlere oku nmadı ml. .. (denecek)" (Casiye, 31) buyruğu da buna örnektir. Allah en iyi
bilendir.
(273)
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "O sözü söyleyip
söylemediğini öğrenmen için neden onun kalbini açıp bakmadın" cümlesindeki
söyleme fiilinin öznesi kalptir. Yani sen ancak zahire göre ve dilin söylediği
ile am el etmekle yükümıüsün.
Kalbin içinde ne olduğunu bilmeye imkan bulamazsın.
Böylelikle Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun dil ile açığa vurulan gereğince amel
etmeyişine tepki göstererek kalp bu sözü söyleyip, ona inandı mı, bu söz
kalbinde yer etmiş miydi, etmemiş miydi yoksa sadece bu söz dilinden dökülmekle
mi kaldı, görmen için neden kalbini açıp bakmadın, buyurdu. Bu da senin buna
gücün yetmez, bu sebeple yalnızca dilin söylediği ile yetin, başka bir şeyi
arama, demektir.
Usame
(r.a.)'ın: "Öyle ki keşke o gün Müslüman
olsaydım diye temenni ettim" sözü de şu demektir: Keşke daha önce Müslüman
olmamış olsaydım. Şu anda İslam'a girmiş olsaydım da geçmiş günahlarımı böylece
silmiş olsaydı. Onun bu sözü söylemesinin sebebi içine düştüğü halin
büyüklüğünden ileri idi.
"Sa' d dedi ki: Ben de Allah'a yemin ederim ki hiçbir müslümanı -şu büyük göbekli kişi onu öldürmedikçe-
öldürmem" sözlerine gelince, kastettiği kişi Vsame'dir.
Sa'd ise Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.)'dır. Küçültme ismi olarak "zul
butayn" okuyuşu hakkında Kadı Iyaz (rahimehullah) şunları
söylemektedir: Ona böyle deniliş sebebi büyük bir karnının bulunması idi.
(275)
"Başından bornozu açıp şöyle dedi: Ben size nebinizden haber vermek isteği
ile yanınıza gelmedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir
askeri birlik göndermişti. .. " (2/104) Bornoz
kelimesinde be ve nun harfleri ötreli olarak okunur.
Dilcilerin söyledikleri üzere ister kaftan, ister cübbe, ister başka bir
giyecek olsun, başlığı gövdesine bitişik olan her elbiseye denilir.
"Size
haber vermek istemediğim halde yanınıza geldim." Bütün asıllarda bu
şekildedir. Ancak hadisin baş tarafında: "As'as'e
haber göndererek bana arkadaşlarından birkaç kişi topla da onlara hadis
nakledeyim" dedikten sonra: "Size haber vermek istememekle birlikte
yanınıza geldim" demesi açıklanması zor ifadelerdir. Çünkü bu sözler iki
anlama gelebilir.
1-
Olumsuzluk anlamı veren "la" zaid olabilir.
Yüce Allah'ın: "(~i ~ )\;J ,-;-,\:501): Ta ki
kitap ehli. .. bilsinler."
(Hadid, 29); "('i 0i ~ lo
~): Seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (A'raf,
12) buyruklarında olduğu gibi zaiddir.
2-
Zahiri üzere, ben size nebinizden (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) haber vermek isteği ile değil de, size
kendime ait sözlerle öğüt verip, sizinle konuşmak için geldim. Ama şu anda ben
size niyet ettiğimden daha fazlasını söyleyerek, size Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Selleml'in bir askeri birlik gönderdiğini. .. haber vereyim deyip, hadisi
nakletti. Allah en iyi bilendir.
"Kılıç
onun üzerine dönünce" Güvenilir bazı asıl nüshalarda bu şekilde (döndü
fiili ile) "recea" şeklindedir. Bazı
asıllarda ise fe ile: "rafea:
kaldırdı" diye kaydedilmiştir. Her ikisi de doğrudur. Her iki rivayete
göre de kılıç anlamındaki lafız nasb iledir. Yüce
Allah'ın: "Eğer Allah seni bir kesimin yanına geri döndürürse" (Tevbe, 83) buyruğu ile: "Onları kafirlere
geri döndürmeyin" (Mumtehine, 10) buyrukları da
bu türdendir. Allah en iyi bilendir.
Hadisin
Senedine Yapılmış Bazı İtirazlar ve Cevapları
Bilelim
ki bu hadisin bazı rivayetlerindeki isnada Darakutni
ve başkalarının itirazları vardır. Bu itiraz Müslim'in (271 numaralı
hadisteki): "Bize İshak b. İbrahim ve Abd b. Humeyd tahdis edip dediler ki. .. Hepsi ez-Zührl'den bu isnad ile" sözleri ile ilgilidir.
Evet,
bu isnad Culı1dl'nin rivayetinde bu şekildedir. Kadı Iyaz dedi ki:
Fakat
bu isnad İbn Mahan'da -yani el-Culı1dl'nin arkadaşında- görülmemektedir.
Kadı Iyaz dedi ki: Ebu Mesud ed-Dımeşkı dedi ki: Bu Velid'den bu isnad ile yani Ata
b. Yezid'den, o Ubeydullah'tan
diye bilinmemektedir. Bu isnatta Velid' e de, el-Evzai'ye de muhalefet edilmiştir. Darakutni, el-İlel
adlı eserinde bu husustaki ihtilafı açıklamış ve el-Evzai'
nin bunu İbrahim b. Murre'den
rivayet ettiğini ayrıca ona muhalefet ederek bunu Ebu
İshak elFezari, Muhammed b. Şuayb,
Muhammed b. Humeyd ve Velid
b. Mezyed'in el-Evza1'den, o İbrahim b. Murre'den, o ez-Zühri'den, o Ubeydullah b. elHiyar'dan, o Mikdad'dan diye rivayet etmiş, bunlar senette Ata b. Yezid'i zikretmemiştir. Velid
b. Müslim'den de farklı rivayet ile gelerek bunu Velid
el-Kuraşi, Velid'den, o el-Evzal'den diye. el-leys b. Sa'd da ez-Zührı'den, o Ubeydullah b. el-Hiyar'dan, o Mikdad'dan diye
rivayet etmiş, senette Ata'yı sözkonusu etmemiş
(2/105) ve İbrahim b. Murre'yi de düşürmüştür. İsa b.
Musavir de ona muhalefet edip, bunu Velid' den, o el-Evzaı' den, o Humeyd b. Abdurrahman'dan, o Ubeydullah b. el-Hiyar'dan, o Mikdad'dan diye rivayet etmiş, senette İbrahim b. Murre'yi zikretmemiş, Ata b. Yezid'in
yerine Humeyd b. Abdurrahman'ı
koymuştur. Bunu el-Firyabi de el-Evzal'den,
o İbrahim b. Murre'den, o ez-Zührı'den,
Mikdad'dan mürselolarak
rivayet etmiştir.
Ebu Ali el-Ceyani dedi ki: Bu hadisin
isnadında sahih olan Müslim'in ilk olarak zikrettiği leys,
Ma'mer, Yunus ve İbn Cureyc'in rivayetidir. Salih b. Keysan
da onlara mutabaat etmiştir. Kadı Iyaz
(rahimehullah)'ın sözleri
burada sona ermektedir.
Derim
ki: Bu farklılığın ve ızdırabın neticesi Velid b. Müslim'in, elEvza1'den rivayeti hakkındadır. Leys, Ma'mer, Yunus ve İbn Cureyc'in rivayetlerinin
sıhhatinde ise hiçbir şüphe yoktur. Bu rivayetler gereğince am
el edilecek müstakil rivayetlerdir ve onlara itimat edilir. el-Evzaı'nin rivayetini ise Müslim mutabaat
olmak üzere sözkonusu etmiştir. Hadis alimleri nezdinde kabul edildiği üzere mutabaat
rivayetlerde bir tür zayıflık bulunması katlanılabilir bir husustur. Çünkü mutabaat itimat olunan, dayanak alınan bir rivayet
değildir, mutabaat sadece istinas (destekleyici
özelliği) içindir. Velhasıl Velid'in, el-Evza1'den
rivayetindeki bu ızdırap hadisin aslının sıhhatine
herhangi bir zarar vermemektedir. Çünkü onun sahih oluşunda bir ihtilaf yoktur.
Darakutni'nin yaptığı istidraklerin
çoğunlukla bu türden olduğunu da ve bunun asıl metinlerin sıhhatini
etkilemediğini daha önceden belirttiğimiz gibi yazdığımız fasıllarda Müslim (rahimehullah)'ın bu tür
rivayetlerde asıl dayanak aldığı rivayetler onlar olmadığından ötürü mazur
görülmesi gerektiğini de belirtmiştik.
HADİSLERİN
ANLAMI VE FIHİ HÜKÜMLER
Hadislerin
anlamları ve fıkhi hükümlerine gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (270) la ilah e illailah
diyen kimse hakkında: "Onu öldürme. Şayet onu öldürürsen, senin onu
öldürmeden önceki konumunda o olur. Sen de O'nun söylediği sözden önceki
konumunda olursun" buyruğunun anlamı hakkında farklı açıklamalar
yapılmıştır. Bu hususta yapılmış açıklamaların en iyisi ve en güçlü olanı İmam
Şafii, İbnu'l-Kassar
el-Maliki ve başkalarının yaptığı şu açıklamadır: Böyle bir kimse la ilahe illailah sözünü söyledikten sonra sen onu öldürmeden önceki
halinde olduğun gibi kanı koruma altındadır, öldürülmesi haramdır. Sen ise la
ilahe illailah diyen kişiyi öldürdükten sonra artık
kanın koruma altında değildir ve öldürülmen de haram değildir. Tıpkı onun la
ilahe illailah demeden önceki durumu gibi. İbnu'l-Kassar dedi ki: Bu da,
senin üzerinden kısası düşüren tevil ile mazur görülme n olmasaydı durumun bu
olacaktı, demektir.
Kadı
Iyaz dedi ki: Anlamının şöyle olduğu da söylenmiştir:
Hakta muhalefet ve günahı işlemek bakımından sen de onun gibisin. Muhalefetin
ve günahın türü farklı olsa dahi onun günahının adı küfür, senin günahının adı
ise masiyet ve fısktır.
Rasülullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in Usame'ye kısas uygulanmasını, diyet ve
kefaret ödemesini vacip görmemesi de bütün bunların (böyle bir sebeple)
düşürüldüğüne delil gösterilebilir. Ama şüpheden ötürü kısas düşmekle birlikte,
kefaret vaciptir. Çünkü Usame onu kafir olarak
zannetmiş, onun açıktan böyle bir durumda tevhid
kelimesini söylemesinin onu Müslüman yapmayacağını sanmıştı.
Böyle
bir durumda diyetin gerekip gerekmediği hususunda Şafii'nin iki görüşü vardır.
Bunların her birisini birtakım ilim adamları benimsemiştir.
Kefaretin
sözkonusu edilmeyişine de, kefaretin fevren (derhal) ödenmesi gereken bir şeyolmayıp
zaman içerisinde ödenebilme özelliği gerekçe gösterilebilir. Diğer taraftan
usul alimleri nezdinde sahih kabul edilen kanaate
göre, beyanın ihtiyaç duyulan vakitten sonraya bırakılması da caizdir, diye de
cevap verilebilir. (2/106)
Diyetin
(bu gibi durumlarda) vacip olduğunu kabul edenlerin görüşüne göre ise,
Usame'nin o zamanlarda böyle bir diyeti ödeyebilecek maddi imkana
sahip olmadığından, onu kolaylıkla ödeyebileceği bir zamana ertelenmiş olması
ihtimali vardır, diye cevap verilebilir.
Cundub b. Abdullah (r.a.)'ın
insanları toplayıp, onlara öğüt vermesi şeklindeki uygulamasına gelince,
buradan alim kişinin ve kendisine itaat olunan büyük
ve meşhur bir zatın fitne zamanlarında insanları teskin etmesi, onlara öğüt
verip, onlara delilleri açıklaması gerektiği hükmü anlaşılmaktadır.
Resulullah (sallallahu a1eyhi ve
sellem)'in: "Neden kalbini açıp bakmadm" buyruğunda ise, fıkıh ve usul-u fıkıh'ta
bilinen kaideye dair bir delil vardır. O kaide de: Ahkam
ile ilgili hususlarda zahirlere göre amel edilir. Gizli haller ise Allah'a
havale edilir.
Birinci
rivayette Usame'nin: "Ben de ona mlZrağıml
sapladım fakat bundan dolayı içimde bir rahatsızlık hissettim, onu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
söyledim" denildiği halde, diğer rivayette: "Medine'ye vardığımlZda bu husus Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e ulaştı ve bana: Ey Usame, onu
öldürdün mü, dedi." Öbür rivayette ise: "Müjdeci Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
gelip, ona adamın durumunu haber verince, O' da onu çağırdı." Yani
Usame'yi çağırıp ona sordu.
Muhtemelen
bu rivayetlerin arası şöyle ce telif edilebilir:
Usame o kişiyi öldürdükten sonra içinde bir rahatsızlık hissetti ve durumunu
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
sormayı içinden niyet etti. Müjdeci de gelip, Usame daha Medine'ye varmadan
durumu haber verdi, onlar (askeri birlik) Medine'ye henüz varmadan da durum
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
ulaştı. Usame'nin: "Ben bunu söyledim" sözünde ise bu hususu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
olayı bilmeden önce ilk olarak kendisinin ona anlattığını ortaya koyan bir
delil bulunmamaktadır. Allah en iyi bilendir.